The Dreamers (2003) mim*

Yönetmen: Bernardo Bertolucci

Senaryo: Gilbert Adair

Oyuncular: Michael Pitt, Eva Green, Louis Garrel(bunlar kimdir nedir çoğunuz pek bilmiyorsunuz, link filan da vermiyoruz zaten merak eden araştırır, Michael Pitt'i biliyorum ama, hey joe'yu götüyle söylemişti, var mp3'ü, Last Days filminde Kurt Cobain olup olmadığı şaibeli Kurt Cobain'i canlandırmıştı, öyle çok yönlü bir insan)




Kullanıcı yorumları:

Bu "kullanıcı yorumları" aslında IMDb'de geçen "user comments", türkçeleştirince çok manasız oluyor, anlaşılmıyor. İzahın mizahı öldürüşü açık bir gerçek iken ben neden açıklama gereği duydum, hiç bilmiyorum.
Neyse efendim, mimimiz var: 5posta'dan bir mim gelmiş, özetle "blogküreden en çok kimi yemek isterdiniz?" şeklinde. Mimimiz var ne lan, mimi. Fare-köpek kırması gibi.
Bu filmi de mime geçmeden bir çıkış noktası yakalayabileceğim ümidiyle seçtim. Yakalayamazsam da mühim değil, uydururum ben onu bir şekilde.
Film, birbirine haddinden fazla bağlı ikiz kardeşleri ve bir anda kendisini onların arasında bulan Michael Pitt'i anlatıyor, Michael Pitt hiç şarkı söylemiyor, seviniyoruz.
Bu iki farklı cinsten, dünyaya kapalı, film bağımlısı ikiz kardeşler de birbirlerine öyle bağlı ki aralarındaki ensest ilişkiyi ensest olarak bile değerlendirmiyorlar, ikisi tek bir insan gibi. Michael da en başında şaşkınlıktan ayılıyor bayılıyor, dolaplara saklanıyor ama bir şekilde alıştırıyor kendini bu duruma. Film bağımlısı kardeşlerin abuk oyunlarına katılıyor. Bin yılın klasiği "doğruluk mu, cesaret mi?" oyununun en acımasız haliyle yüzleşiyor. Onlardan biri olabilmenin keyfini yaşıyor. Evden çıkmayan, televizyon izlemeyen, sürekli filmlerden ve müzikten bahseden bu üçlünün ortalıkta anadan üryan gezişine gözümüz alışıyor, hepimiz birer Michael olup çıkıyoruz izlerken. Isabel'e onu sevdiğini anlatmaya çalışan balkon dudak Michael, Isabel'in aşk ve sevgili gibi kavramlara ne kadar uzak olduğunu görünce, kardeşlerin yaşayış biçimini sorgulamaya başlıyor. Zaman zaman aralarında bir takım gerginlikler yaşanıyor. Böyle böyle Bertolucci bize insan ilişkilerine farklı açılardan bakmamızı sağlayan bir pencere açıyor. Biz de etkileniyoruz, güzel film diyoruz.

Neden diyoruz, çünkü farklı açıdan bakabiliyoruz. Gördüğümüz dünya böyle ama bir de böylesi var diyoruz, çelişkileri farkediyoruz, eleştriyoruz. Farklı açıyı yakalayıp bize onu etkileyici biçimde sunabileni de yaratıcı olarak adlandırıyoruz biz. Ufkumuzun genişlediğini hissettikçe mutlu oluyoruz.
Biz bir nebze düşünebilen insanlar olarak böyleyiz, bir de hıyarlar var. Hıyarlar, 90 dereceden ötesini kaldıramıyor, hıyarlar diğer hıyarlara kurallar koyuyor ki açıyı değiştirip sapıtmasınlar, kural koyulan hıyarlar da memnuniyetle bu kuralları benimsiyor, kendilerinden daha hıyar hıyarlara bu kuralları aktarıp öyle yaşayıp gidiyorlar, kuralların adı da bir süre sonra tabuya çıkıyor. O yüzden biz o insanlara hıyar diyoruz. Onlar da bize küfür filan ediyor için için, ama pek kale almıyoruz.

Biz son zamanlarda hıyarlaşmanın bir akım haline geldiğini görüp üzülenlerdeniz. Politik, kültürel ve bilumum nedenlerini yazmaya veya tartışmaya kalkarsak dibini bulamayız, o yüzden hiç girmiyorum ama hıyar sayısının hızla artışı bir gerçek. 5posta bu hıyarlaşmanın cinsellik bölümüne uzun zamandır parmak basmak isteyen bloglardan biri(belki de teki), o yüzden destekliyoruz.

Bir de kelleyi ortaya koyacaktık, unutmadan yazayım. Blogküreden remedios derdim. Fenasi'nin de dediği gibi bu seçimde herhangi bir fiziksel değerlendirmede bulunmamız pek mümkün değil, bunun böyle oluşu da olayı güzel kılıyor bence, en azından fiziksel çekiciliğe yoğunlaşıp "sen ne diyorsun öyle hayvan, abilerim uydudan adresini tespit etti, sonun kanlı olacak" tepkisi almamızı engelliyor. Engellemiyorsa hoş olmayabilir tabi, bilmiyorum, en kötü Fenasi azmettirdi deriz.
Remedios'un ortada bir resmi, görünümüne ilişkin herhangi bir ipucu, olmadığı gibi blogu da yoruma kapalıdır, kendini anlattığından ötesi ulaşılmazdır. Böyle oluşu ulaşamadığımız eksik kalan bölümleri istediğimiz gibi doldurmamıza olanak tanıyor, ortaya bir dünya harikası çıkıyor. Ancak o blogta bana çok çekici gelen bir Pushing Daisies havası var. Mizahla karışık görülmemiş bir sevimlilik, bir masumluk var. Okurken, sanki rengarenk yastıkların ortasında pijamalarıyla oturmuş ufak tefek bir kız şirinlikler yapıyormuş gibi bir izlenim bırakıyor. O yüzden remedios derim.
Ne yapayım abi, sevimli seviyorum ben. Siz orada office lady filan diye gitmişsiniz ama.
Bu mimi de Buzcevheri'ne gönderirim, Pudra'ya gönderirim ne bileyim işte Ters Meditasyon'a gönderirim.

Spoiler köşesi:

Unutmuşum lan ben bunu, son anda aklıma geldi. Neyse işte filme spoiler olarak, Isabel'in, Michael(lan ne andım adamın adını, maykıl aşşaa maykıl yukarı, filmdeki karakter de Matthew'dur aslında) ile ilişkiye girerek bekaretini kaybettiğini ekleyebiliriz, bir sürpriz gibi karşılıyoruz çünkü filmde. Sonunda da ikiz kardeşler 68 Fransa'sında çıkan ayaklanmalara katılıyorlar, Michael şiddet kullanımına karşı çıkıyor. Son olarak, faşizme gösterilen tepkinin şiddet içermesini eleştiren bir mesaj daha vermiş oluyor film. Ayriyetten yemişim öyle mesajı, hiç yapmasaymış daha iyiymiş, çocukça olmuş.
Böyle bir şey işte, indirin izleyin.

TORRENT
ALTYAZI (emin olamadım, seçin oradan FPS'si tutanı)

11 Comments:

Manyak said...

yutuptan treylırını izleyip bi yorum yapayım dedim olmadı. zokmuşum filme, insan olana filmi anlattığın kısmı yeter. gayet açıklayıcı eğlendirici anlatım. metacafeden de izabele bakarım olur biter. daha ne ki?
bir de şu alttaki ie, sağdaki doneytas, günün pisliği, yadigar ejder gibi ayrıntılar arttıkça ben mutlu oluyorum.

Fatih Dayan said...

yukarıdaki benim.

Cevval Portakal: said...

Fatih'im ben zaten film anlatıyorum ayağına bir şeyler yazayım yetiyor bana. Arada bir filme de güzel deyip akıllarını kalmasını sağlayınca ekstrası oluyor. Yoksa o iş paravan aslında.
O ayrıntılara aklıma geldikçe bir şeyler ekliyorum, sağ taraftaki görselleri de günden güne değişebilir hale getirmeyi becerirsem tadından yenmeyecek.

Fatih Dayan said...

şu mont cebindeki selpak var ya zamanında ne kurtardı beni. Ama topak halinde olduğundan genelde sadece üst yüzeyi kullanıldığından cepte bir iz bırakıyor. Hacimce verim alınamıyore. son anda "e"ye kazara bastım, bobiler etkisinden değil. bobiler ünlü oldu bi de reklam filan alıyor. yakında sözlüğe döner, samimiyetini yitirir. şimdi fatih altaylıyla murat bardakçının programa bakıyorum çok sağlam geyik dönüyor ha. hacı bir de niye tutulmadı bu blog? halbüküsü içerik sağlam. devamlı takip ediyorum. hatta internete giremiyorum artık eskisi gibi, nasıl meşgul bir adamsam, sadece buraya uğrar oldum. uğramak demişken bi meyillere bakem. sabahleyin seçim otobüsleri uyandırdı beni cevvalim. Araştıracam bu şehirde hangi partinin arabası yoksa ona oy basacam. şaka len şaka ben oy kullanmam, özel olduğumdan filan değil. çok acayip bir hap yuttum bana neler söyletti. sonradan bu yorumu gördüğümde yazdığımı inkar edeceğim.

Fatih Dayan said...

aslında var ya bize bi televizyon kanalı hibe etseler senle böyle bunnarın ki gibi program yapsak var ya üf çok deli olur da. benim öyle uzmanlık alanım yok ya. sırf geyik döner de sadece samimi olur.

Cevval Portakal: said...

Hocam, mont cebindeki selpak vazgeçilmezimdir benim, montumun derinliklerinde kesinlikle bir topak selpak bulunur, katiyen çöpe atmam onu. Emergency selpak.
Bobiler reklam aldı alalı ben bir soğudum, bir uğramaz oldum. Yoksa başından beri bobilerin sözlükten çok daha orjinal bir fikir olduğunu düşünüyorum.
Blog tutsun diye de pek uğraşmadık aslında, ama aldığım duyumlara göre bir takım insanlar yazıları nasıl okuyacağını keşfedememiş, o "devamını oku" linkini sürekli değiştiriyor oluşumun nedeni budur. Bir takım insanların blogun linkine tıklayıp, IMDB'den bir sayfa açıldığını sanarak kapattığını da duydum. Bir bölüm de spoiler almak istemiyor sanırım, geriye kalan bir kısım da sinemayla ilgilenmiyor olabilir. Espri anlayışımızın da biraz hastalıklı oluşunu ekleyince elimizde okuyucu kitlesi namına bir şey kalmadı sanırım. Yine de ben insanoğlunu küçümsemek istemiyorum.
Bayadır da internetten uzak kaldım, J.R da sağolsun bir şey yazmamış yazayım bir şeyler okunmasa da olur.
Hocam, bu arada dün trende burnumu karıştırabilmek için vagonun boşalmasını beklerken aklıma geldi. Bir yerden bir minibüs bulsak, bir seçim şarkısı besteletsek tanıdık amatör müzisyenler topluluğuna, ritmi dikkat çekmeyen ama sözleri olabildiğince abuk. Bayraklar afişler hazırlatsak "belediye başkan adayı super mario" veya lenin, karl marx ve benzeri şahıslardan birinin resmini basıp isim uydursak ona, assak minibüsün muhtelif yerlerine. Bangır bangır gezsek sokaklarda, bir yandan olanı biteni kameraya çeksek, youtube'da yayınlasak, milyonlarca kişi izlese internet ünlüsü olsak. Çok geç aklıma geldi galiba.
Bu arada şu arada "yorumlama biçimi:"nin karşısında "Google Hesabı"ni seçiyoruz ya. Çok lemanvari değil mi ya, "guugıl hesaaabıı arama motoru yapsak da koysak parayı" der gibi.

J.R. said...

Bir süredir yazmıyor oluşumun nedeni porno film yazmamam konusunda ısrar edip şevkimi kırmandır. Sen de bi bok yazmayıp ortalarda görünmeyince blog hepten yalan oldu dedim ama belirdin neyse ki. Yazıyorum Max Hardcore Extreme 17'yi bak?

Cevval Portakal: said...

Lan yok düzene girdim, çok acaip maceralara atıldım ben iş görüşmesine bile gittim.

Abicim Max Hardcore'un gerçekten porno kategorisinde yer alabileceğine inanıyorsan yaz onu. Şayet bence o farklı bir şey, belki çok enteresan mesajlar gizlenmiş olağanüstü bir aklın ürünü bile olabilir Max Hardcore ama katiyen porno değil, olamaz, olmamalı. Yoksa yaz abi Tinto Brass filmlerini filan nedir yani, adam mesleğine gönül vermiş. Yazılmayı hakediyor.

Fatih Dayan said...

voçmeni izleyedin mi? ben eski hastalarındanım ama filmi gitmeye korkuyorum. Bok etmiş olabilirler diye. Düşünsene kötü kedi şerafettinin filmi yapılmış ola, öyle bir his yani. arada bir porno film yorumu yapsanız blog hepten dadından yinmez olur. çok feci malzeme de çıkar gibi. filmin felsefik yönü filan.

J.R. said...

evet diyorum da anlatamadım cevvıl'a, resmiyetini mi bozucak blogun anlamadım ki

pudra said...

Hocam, bu arada dün trende burnumu karıştırabilmek için vagonun boşalmasını beklerken aklıma geldi.



ahahahaahahahahaha

Yorum Gönder